30 Nisan 2012 Pazartesi

SİNOP TARİHİ CEZAEVİ MÜZESİ




      Cezaevinin bulunduğu alan, Osmanlıların Karadeniz'deki en büyük tersanesi konumunda idi. Cezaevi, iç kalenin içindeki bu eski tersane alanına 3 Ekim 1214 yılında Sinop’u zapteden Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır.

      1887 yılından itibaren ceza evi olarak kullanılmaya başlanmış olan bu yapının etrafı, yüksek kale bedenleriyle çevrilidir.

      Hapishaneyi çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yüksekliği denize hakim güney bedende 22 m. Ve surların yüksekliği ise 18 m. dir.3 m kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca gezebilme imkanı veren yollar (seğirtmeç) muhafızların gezi yolu olarak kullanılmıştır.

     Tersane ve zindan olarak kullanılan pek çok kültürel değeri bünyesinde barındıran İçkalede, 1882 yılında yapılan hapishane binası ile tek kubbeli hamam devrin tipik mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

     Surların yapımında Arkeik, Klasik ve Helenistik devirlere ait çok sayıda (mabet ve yapıların mimari unsurları) devşirme malzeme kullanılmıştır. Valilik Özel İdare Müdürlüğüne tahsisli olan Eski Cezaevi ziyarete açıktır.

24 Nisan 2012 Salı

SÜLEYMAN PERVANE MEDRESESİ

       Sinop il merkezinde bulunan Süleyman Pervane Medresesi’ni, Selçuklu Veziri Muinüddin Süleyman Pervani 1262 yılında yaptırmıştır. Medrese, Alaüddin Medresesi, Alaiye Medresesi gibi isimler ile tanınmıştır.

       Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıç Aslan ile II.İzzüddin Keykavus döneminde yapılan savaşlar sırasında Trabzon Rum İmparatoru I. Manuel bir ara Sinop’u ele geçirmişti. Süleyman Muinüddin Pervane Sinop’u yeniden ele geçirmiş ve bunun anısına şehir merkezinde bu medreseyi yaptırmıştır.

      Medrese moloz ve kesme taştan dikdörtgen planlıdır. Giriş eyvanında tek katlı medrese avlusunun iki tarafında odalar sıralanmıştır. Girişin karşısındaki ana eyvan 1889 yılında dershaneye dönüştürülmüştür. Giriş eyvanının iki yanında birer kapı bulunmaktadır. Bu kapılardan sağ taraftakinden Muinüddin Süleyman Pervane’nin torunu ve Mesud Çelebi’nin oğlu Sinop Beyi Altınbaş Gazi Çelebi’nin mezarının bulunduğu 7.00x8.88 m. ölçüsündeki küçük bir bahçeye girilmektedir.

    
     Giriş eyvanının üzerinde üçgen şeklinde, yedi satırlı ve ince Selçuklu nesihi ile yazılmış etrafı çiçek bezemeli bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabeden Sinop’un Selçuklu Sultanı I.İzzüddin Keykavus’un 611 (1214) yılında ele geçirişinden elli yıl sonra istila edildiği ve Süleyman Pervane tarafından geri alındığı belirtilmiştir.

Kitabe:
        “Allah hüsnü âkibet mazhar etsin. Dini mübine dört elle sarılan ve Allah kelâmına uygun hareket eden, Allahın affına muhtaç, sahibi maali ve mefahir, Mehemmet Oğlu Ali’nin oğlu, Süleyma’nın gayretiyle Sinop şehrinin facir kâfirlerden alınması işi müyeser olunca mumaileyh bu mübarek medresenin yapılmasını emretti. Burasının tamamlanması 661 (1262) yılının aylarına tesadüf etti.”

      Medresenin mimari yönden dikkat çekici özellikleri bulunmamaktadır. Bununla beraber Sinop’ta yapılmış olan tek medrese oluşundan ötürü önem taşımaktadır.

     Medrese 1941-1970 yılları arasında Sinop Müzesi olarak kullanılmıştır.

3 Nisan 2012 Salı

ALAADDİN CAMİİ

         Ulu Camii, Büyük Camii ve Alaüddin Camii olarak da anılan bu cami, Sinop il merkezindedir.
         Selçuklu dönemi plan tiplerine uygun olarak enine uzanan dikdörtgen, 22x66 metre ölçüsünde, duvarları bir sıra tuğla, bir sıra kesme taştan yapılmış.
İbadet mekanının üzeri beş kubbe ile örtülmüş,bahçesine şadırvan yapılmıştır.
Caminin kuzey yönünde 12 m. yüksekliğinde bir duvarla çevrilmiş 30x79 metre ölçüsünde bir avlunun kuzey, doğu ve batıya açılmış üç kapısı bulunmaktadır.
Bu avlunun kuzey ve batı kapıları üzerinde bulunan kitabelerden anlaşıldığı gibi; yapımına Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. Alaeddin Keykubat (1220/1237) tarafından başlanmış ve vezir Muinüddin Süleyman Pervane tarafından 1267 de tamamlanmıştır.
İsfendiyaroğulları zamanında da avlunun kuzeydoğu köşesine İbrahim Bey’in türbesi yapılmıştır.
Candaroğlu Celalüddin Beyazıd Bey tarafından h.787 (1385) de genişletilerek onarılmıştır.
Osmanlı Sultanı Abdülmecit zamanında Sinop Mutasarrıfı Tufan Paşa tarafından da h.1267 (1851) de onarıltılmış.
Seyyah Ibn Battuta (1304/1368) seyahatnamesinde,
Sinop’un Ulu Camii ile ilgili olarak şunları yazar;
“Sinop’un camii en güzel mescitten biridir. Ortasında bir su havuzu bulunur. Bu havuzun fevkinde, dört ayak üzerine mebni bir kubbe mevcuttur. Her ayağın yanında rühamdan iki sütun mevzuudur. Bunların fevkinde bulunan mahfile ahşap bir merdiven ile çıkılır. Bu, Sultan Barvana İbni Sultan Alaüddin Rumi’nin eseri binası olarak, mumaileyh Cuma namazını meskur kubbenin üstünde eda ederdi. Badehu oğlu, Gazi Çelebi canişini oldu. Onun vefatında salihfülbeyan Sultan Süleyman Sinop’u zaptetti”.
          Camiye avludan beş kapı ile girilir.İbadet mekanının üzeri biri büyük olmak üzere üç kubbe ile örtülmüştür.Ayrıca batı ve doğu yönünden de birer küçük kubbe ile ortadaki üç kubbe desteklenmiş.


         Caminin mihrabı beyaz mermerden olup, bezemeli olarak iç içe iki mihrap görünümünde.
Mihrabın çevresi çiçekli kabartmalar halinde çepeçevre Ayatel Kürsü ile çevrilmiştir.Mihrap yanındaki minber ile birlikte camiyi onaran Candaroğlu İsfendiyar Bey tarafından yaptırılmış.
        Caminin minberi büyük kubbenin 1850 de yıkılması sırasında harap olmuş, kalan bölümleri Trabzon Valisi Sırrı Bey tarafından İstanbul Türk ve İslam eserleri Müzesi’ne gönderilmiş.
      Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu minbere şöyle değinmiş: ”Evsaf-ı Mimber-ı cami-i Sinop- öyle bir müsenna ve murassa ibretnümadır ki, sitayişinde kerubiyan bile acizdirler. Lakin Ala kaderittaka bu hakir deryadan katre, güneşten zerre olarak tavsif edeyim. Evvela üstad-ı kamil bu minberi altı kıt’a mermer-hamdan inşa edip her paresini birbirine öyle mezcetmiştir ki, Kemal-i kuvvet-i basara malik olan hezarfenler bile nazar-ı im’an ile bu taşı muayene etseler her kıt’a taşın birbirine intizaç yerini fark edemezler. Güya yekpare bir minber-i ranadır. Cenabı İzzet ruyi arzda ne kadar nebatat, Şukufe ve eshar halk etmişse üstat-i mermer yedi tülasını iyan ederek bu mermerde tersim etmiştir ki diyar-ı İslam’da buna muadil bir minber yoktur.”
        Caminin arkasında kesme taştan, yuvarlak gövdeli tek şerefeli olan minaresi bulunur.

Resim yazısı ekle