Cezaevinin bulunduğu alan, Osmanlıların Karadeniz'deki en büyük tersanesi konumunda idi. Cezaevi, iç kalenin içindeki bu eski tersane alanına 3 Ekim 1214 yılında Sinop’u zapteden Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır.
      1887 yılından itibaren ceza evi olarak kullanılmaya başlanmış olan bu yapının etrafı, yüksek kale bedenleriyle çevrilidir. 
      Hapishaneyi çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yüksekliği denize hakim güney bedende 22 m. Ve surların yüksekliği ise 18 m. dir.3 m kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca gezebilme imkanı veren yollar (seğirtmeç) muhafızların gezi yolu olarak kullanılmıştır. 
     Tersane ve zindan olarak kullanılan pek çok kültürel değeri bünyesinde barındıran İçkalede, 1882 yılında yapılan hapishane binası ile tek kubbeli hamam devrin tipik mimari özelliklerini yansıtmaktadır. 
     Surların yapımında Arkeik, Klasik ve Helenistik devirlere ait çok sayıda (mabet ve yapıların mimari unsurları) devşirme malzeme kullanılmıştır. Valilik Özel İdare Müdürlüğüne tahsisli olan Eski Cezaevi ziyarete açıktır.
 
 
 
            
        
          
        
          
        
          
        

 
         Ulu Camii, Büyük Camii ve Alaüddin Camii olarak da anılan bu cami, Sinop il 
merkezindedir. 
         Selçuklu dönemi plan tiplerine uygun olarak enine uzanan 
dikdörtgen, 22x66 metre ölçüsünde, duvarları bir sıra tuğla, bir sıra kesme 
taştan yapılmış. 
İbadet mekanının üzeri beş kubbe ile örtülmüş,bahçesine 
şadırvan yapılmıştır. 
Caminin kuzey yönünde 12 m. yüksekliğinde bir duvarla 
çevrilmiş 30x79 metre ölçüsünde bir avlunun kuzey, doğu ve batıya açılmış üç 
kapısı bulunmaktadır. 
Bu avlunun kuzey ve batı kapıları üzerinde bulunan 
kitabelerden anlaşıldığı gibi; yapımına Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı I. 
Alaeddin Keykubat (1220/1237) tarafından başlanmış ve vezir Muinüddin Süleyman 
Pervane tarafından 1267 de tamamlanmıştır. 
İsfendiyaroğulları zamanında da 
avlunun kuzeydoğu köşesine İbrahim Bey’in türbesi yapılmıştır. 
Candaroğlu 
Celalüddin Beyazıd Bey tarafından h.787 (1385) de genişletilerek onarılmıştır. 
Osmanlı Sultanı Abdülmecit zamanında Sinop Mutasarrıfı Tufan Paşa tarafından 
da h.1267 (1851) de onarıltılmış. 
Seyyah Ibn Battuta (1304/1368) 
seyahatnamesinde, 
Sinop’un Ulu Camii ile ilgili olarak şunları yazar;   
“Sinop’un camii en güzel mescitten biridir. 
Ortasında bir su havuzu bulunur. Bu havuzun fevkinde, dört ayak üzerine mebni 
bir kubbe mevcuttur. Her ayağın yanında rühamdan iki sütun mevzuudur. Bunların 
fevkinde bulunan mahfile ahşap bir merdiven ile çıkılır. Bu, Sultan Barvana İbni 
Sultan Alaüddin Rumi’nin eseri binası olarak, mumaileyh Cuma namazını meskur 
kubbenin üstünde eda ederdi. Badehu oğlu, Gazi Çelebi canişini oldu. Onun 
vefatında salihfülbeyan Sultan Süleyman Sinop’u zaptetti”. 
          Camiye 
avludan beş kapı ile girilir.İbadet mekanının üzeri biri büyük olmak üzere 
üç kubbe ile örtülmüştür.Ayrıca batı ve doğu yönünden de birer küçük kubbe ile 
ortadaki üç kubbe desteklenmiş.

 
         Caminin mihrabı beyaz mermerden olup, 
bezemeli olarak iç içe iki mihrap görünümünde. 
Mihrabın çevresi çiçekli 
kabartmalar halinde çepeçevre Ayatel Kürsü ile çevrilmiştir.Mihrap yanındaki 
minber ile birlikte camiyi onaran Candaroğlu İsfendiyar Bey tarafından 
yaptırılmış. 
        Caminin minberi büyük kubbenin 1850 de yıkılması sırasında 
harap olmuş, kalan bölümleri Trabzon Valisi Sırrı Bey tarafından İstanbul Türk 
ve İslam eserleri Müzesi’ne gönderilmiş. 
      Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu 
minbere şöyle değinmiş: ”Evsaf-ı Mimber-ı 
cami-i Sinop- öyle bir müsenna ve murassa ibretnümadır ki, sitayişinde kerubiyan 
bile acizdirler. Lakin Ala kaderittaka bu hakir deryadan katre, güneşten zerre 
olarak tavsif edeyim. Evvela üstad-ı kamil bu minberi altı kıt’a mermer-hamdan 
inşa edip her paresini birbirine öyle mezcetmiştir ki, Kemal-i kuvvet-i basara 
malik olan hezarfenler bile nazar-ı im’an ile bu taşı muayene etseler her kıt’a 
taşın birbirine intizaç yerini fark edemezler. Güya yekpare bir minber-i 
ranadır. Cenabı İzzet ruyi arzda ne kadar nebatat, Şukufe ve eshar halk etmişse 
üstat-i mermer yedi tülasını iyan ederek bu mermerde tersim etmiştir ki diyar-ı 
İslam’da buna muadil bir minber yoktur.” 
        Caminin arkasında kesme 
taştan, yuvarlak gövdeli tek şerefeli olan minaresi bulunur. 

 

 

 
  | 
| Resim yazısı ekle |